Takımdaki Yıldız Oyuncunun 3 Hali
Takımdaki Yıldız Oyuncunun 3 Hali
“Bright – Talent” sözcüklerine insan kaynakları süreçlerinde son 5 yıldır iyice aşina olduk. Şirketler yeni adaylar ararken ya da kendi ekiplerindeki insan kaynaklarını değerlendirirken bu sözcükleri kullanıyor ve uzun vadede takımlarının “yıldızı” olabilecek oyuncuları işaretliyorlar. Bu şekilde nitelendirilmiş aday veya çalışanlar ise, şirketteki bütün kariyerleri boyunca özel bir programa tabi tutuluyor, kendilerini geliştirmeleri ve şirketin başarısına katkıda bulunabilmeleri için onlara özel olarak çizilmiş yolu izliyorlar. Ve tabii şirketler bu kişileri ellerinde tutabilmek için de azami gayret sarf ediyorlar.
Özünde, bir şirketi (aynı büyüklükteki) bir diğerinden daha başarılı kılabilecek 3 temel öğe zaten insan (yetenek), teknoloji (know-how) ve yönetim (doğru yönetilme) değil mi? Dolayısıyla şirketlerin “yetenek” konusuna bu kadar dikkatle eğilmeleri son derece anlaşılır. Yıldız oyuncuları doğru seçimler yapıp doğru teklifler vererek takımın bünyesine katmak yetmiyor... Ardından da onları bu takımın içinde tutabilmek gerek. İşte bu noktada şirketler çok zor bir denklemle karşı karşıya kalıyorlar: Baştan itibaren “özel” bir rota çizdikleri yıldız oyuncularıyla, onun içinde yer alacağı takım arasındaki uyum nasıl sağlanacak? Zira yıldız oyuncunun orada bulunma nedeni, özünde o gruptan ayrışarak daha iyi fikirler, daha iyi işler çıkarması; ama o yıldızın işe yarayabilmesi için de takım oyuncusu olması ve içinde bulunduğu ortama zarar vermemesi çok önemli. Konuyu daha yakından inceleyebilmek için abartma yöntemini kullanıp, olayı söz konusu yıldızların en çok para ettikleri ve en çok ilgi uyandırdıkları spor dünyasına kaydıracağız...
1) Takımdaki Yıldızın “Radyasyon Yayan” Hali
Birinci örneğimiz efsanevi basketbolcu “Majesteleri” Michaeal Jordan. İnanması güç ama onun dahi takımına, bilmeden de olsa zarar verdiği bir dönem varmış! Chicago Bulls’un yardımcı koçu olarak takıma katıldığı ilk zamanlardaki gözlemlerini aktaran efsane coach Phil Jackson o günleri şöyle anlatıyor: Diğer oyuncular antrenmanlarda ve maçta “Michael bakalım şimdi ne yapacak?” diye merakla seyretmekten kendileri oyuna katılamıyorlardı! (“Sacred Hoops” – Kutsal Çemberler adıyla çevrilmiş 1995 yılı basımı kitabından alıntılayarak...)
Yıldızların “Radyasyon Yayan” yani zarar veren bu hallerinden başlayarak yıldız-takım denklemini kurarsak şöyle bir tablo oluşturabiliriz:
Evet, yıldız oyuncu kendisinden beklenen olağandışı performansı sergiliyor ancak takımın diğer oyuncuları ister şaşkınlıktan, ister kıskançlıktan oyunun içine giremiyorlar ve takım kazanamıyor. (110 Milyon Dolarlık kontrat ile daha sonra Miami Heat’a geçen) Lebron James’in Cleveland Cavaliers’ı, (131,6 Milyon Dolarlık transfer ücretiyle Real Madrid’e gelen) Cristiano Ronaldo‘nun Portekiz Milli Takımı ile 2010’daki Güney Afrika Dünya Kupası macerası. Her iki örnekte de yıldızlar sayesinde takımlar normalde ulaşamayacakları kadar başarılı oluyor (Cavaliers 2007’de NBA Finali oynuyor, Portekiz ise gruplardan çıkıp Dünya Kupası Çeyrek Finali’ne kalıyor); bu takımların içinde yıldızlar daha da yıldızlaşıyor....ama sonuç başarısız! Çünkü yıldız, takımın önüne geçiyor ve takımın bütünü için yönetilemez, sürdürülemez bir duruma yol açıyor... Ve takım çalışmasının altın kuralı olarak, zurnanın zırt diyeceği noktada takım kendisinden beklenen büyük sıçramayı gerçekleştirecek kadar “bütün” olmadığından macera başarısızlıkla sonuçlanıyor.
2) Takımdaki Yıldızın “Atmosferik” Hali
Yıldız oyuncu bu haldeyken etrafını yakacak kadar ışık çıkarmayıp, içinde bulunduğu atmosfere uyum sağlıyor. Yani çok basitçe, takımına uyum sağlayabilmek için kendini göstermekten feragat ediyor: Yeteneklerin sergileyerek özel olmak, özel görünmek, zaman zaman da daha fazla sorumluluk almaktan vazgeçiyor. Bu dönemde belki takımın başarısı bir önceki döneme göre bile daha az olabiliyor ama takımla yıldız arasındaki güven ilişkisi gelişiyor ve takım çok daha kolay yönetilebilir hale gelmekle kalmıyor, zaten kendi başına “birlikte hareket etme” refleksini kazanarak kendi hedeflerini kendi seçebilecek seviyeye geliyor.
Aynı örnekler üzerinden devam edersek LeBron James’in Miami Heat’teki ilk yılı olan 2011’de NBA Finali’ne kadar ulaşması (ve ertesi yıl 2012’de kazanmaları!) ve Cristiano Ronaldo’nun takımı Real Madrid ile 2010-11 sezonunu, bireysel açıdan 53 gol atıp Altın Ayakkabı kazanarak bitirmesine rağmen, takım olarak İspanya şampiyonluğunu bu sene değil bir sene sonra kazanmasını gösterebiliriz. Tabii Ronaldo bu sezon da daha “sönük” değildi ama topla çok daha az oynadığı da bir gerçekti...
3) Takımdaki Yıldızın “Parlayan” Hali
En kısa tarifiyle yıldızın artık tek başına parlamayıp etrafını da aydınlattığı, takımla uyum içinde olduğu, takım arkadaşlarına güven ve ilham verdiği, ama en önemlisi artık kazanan bir takımın içinde yer aldığı durumdur. Zaten sözkonusu yıldızı bir takımdan çıkarıp diğerine yerleştirdiğinizde bireysel başarısının da, gittiği takıma katkısının da aynı olmadığını hemen görürsünüz. Barcelona’daki Lionel Messi (uzaylı olduğu düşünülüp ancak sırtından tüfekle vurularak durdurulabileceğine inanılan!) ile Arjantin Milli Takımı’ndaki (kalabılıkta kaybolup giden, etkisiz kalan) bu halin en çarpıcı örneğidir; keza Orlando Magic’in All-Star’ı Hidayet Türkoğlu’nun (30 Milyon Dolarlık kontratını hak ederek takımını 2009 NBA Finalleri’ne taşıyan en önemli 3 oyuncudan biri)Türk Milli Takımı’ndaki (takımın liderliğini üstlenmesi beklenirken bir türlü o seviyede istikrarlı olamayan) hali gibi...
İşte takım çalışmasında içtenlikle inandığım son tablo:
- Yıldızın performansı dorukta (Ama “Radyasyon Yayan” halinde de öyleydi!..);
- Takımın performansı, yıldızın takıma dâhil olması ve diğer oyunculara verdiği ilham sayesinde daha önce hiç olmadığı kadar artıyor;
- ...ve en önemlisi artık TAKIM KAZANIYOR!
Michael Jordan liderliğinde 8 sezonun 6’sında şampiyon olan Chicago Bulls “Yıldızın Parlayan Hali” durumunun en çarpıcı örneği bence. Phil Jackson ile başladığımız yazıyı yine onunla bitirelim: Michael’ı her antrenmandan önce genç oyuncularla teke tek çalışırken buluyordum. Maçlarda da artık yaptığı asistlerin onu attığı sayılardan daha çok mutlu ettiği yüzünden okunuyordu!
13 EYLÜL 2012
SERKAN ÖZİZMİR
FLAMA Training & Consultancy